- 840 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bana Aşkı Tarif Et | Bölüm 5
Rabia’ya gittiğimin ertesi günüydü. Bütün gün sefil gibi evde oturmuştum. Üzerimden pijamalarımı çıkarmamakta ısrar ediyordum. Elime okumak üzere bir kitap aldım. Fakat ilerledikçe başımın ağrıdığını fark edip geri bırakmak üzere ayağa kalktım. O sırada annem içeri girdi ve her zamanki o telaş-korku karışımı efekt verilmiş sesi ile kapının aralığında bana anlamadığım bir şeyler söyledi.
- Ne? dedim kafam bulanmış şekilde.
- Dayınlar geliyorlar. Ortalığı topla biraz.
Zamanlama mükemmeldi işin açığı. Belki de ilişkime farklı açıdan bakabilecek biri ile konuşmak iyi gelirdi. Bu kişi ise kesinlikle kuzenim Selin’di.
Selinle biz, ben henüz Çorum’a gelmeden önce tanışmıştık. Benden iki yaş büyüktü. Uzun boyluydu. Çoğu arkadaşım benden kısa olmasına rağmen uzun boylu insanlara hep ayrı bir sempati beslerdim. Selin’le her yan yana gelmemizde yanaklarımız acıyana dek gülerdik. Yine öyle olmasını umdum.
Beklediğimden erken saatte bizdelerdi. Kapıyı ben açtım. Dayım ve yengem iki minyon tip olarak mükemmel çift örneği gibi görünüyorlardı. Defalarca kendime sorduğum gibi “Bu çocuklar gerçekten böyle ufak tefek iki insanın çocuğu olabilirler mi?” diye sordum. Çocuklardan kastım Serdar ağabeyim ve Selin’di.
Hep yaptığımız gibi önce anne-babalarımızla oturduk –en fazla beş dakika-. Önce Selin’in kaş hareketi sonra da benim kırptığım göz ve bir anda ikimizin birden ayağa kalması… Ama evdekiler huyumuzu bildikleri için garipsemediler. Direkt benim odama geçtik. Anlaşılan onun da anlatılacak çok şeyi vardı.
Çok uzun zamandır görüşmediğimizi o anlattıkça fark ettim. Neler kaçırmıştım öyle… Ama şu an dinlediklerimden çok, aklıma takılan farklı şeyler vardı…
Nihayet “sen ne âlemdesin” cinsi bir soru ile karşı karşıya kaldığımda aslında anlatmanın o kadar da kolay olmadığını fark ettim. Çünkü sorunlu bir ilişkim vardı. Buna katlanıyor olmam ise durumu daha da garipleştiriyordu. Ben bir erkeğin nazını çekmezdim ki!
Ne çok ayrıntı ne de çok yüzeysel olan bir açıklama ile olan bitenin farkına varmasını sağladım. Beni garipsediği her halinden belli olsa da konuşmasıyla bunu örtbas etmeye çalışmasını takdir ediyordum.
Sonra telefonum çaldı. Arayan Rabia’ydı. Onlara gitmem gerektiğini bir işi olduğunu falan söyledi. Ben de Selinlerin bizde olduğunu ve şimdi evden çıkmamın mümkün olmadığını söyledim. “Sen gelsene” diye bir öneride bulundum. Nasıl olsa Selin’le iyi anlaşıyorlardı. Tabi bu biraz da benim “iyi”ye bakış açıma bağlı bir şeydi.
Çok geçmeden geldi. Kapıdan girer girmez de dışarı çıkıp çıkamayacağımızı sordu. İşin aslı annemlerin de dayımların da akşamın o saatinde dışarı çıkmamızı isteyeceklerini sanmıyordum. Ama biraz hava almak üçümüze de iyi gelecekti. Annemi ikna ettikten sonra, artık özgürdük. Ama havanın bu kadar soğuk olacağını tahmin etmemiştik.
Evden çıkarken son bir dal sigaramı da cebime almıştım. Bir tanıdığın tabiri ile “zabahtan beri zıgara içmedim başım gıçım her yanım ağrıyo” durumundaydım. Fatih de sigara içmemi istemiyordu. Ve tahmin edeceğiniz üzere, içmiyorum diye biliyordu. Ama o benimle konuşmazken içip içmediğimi önemsemeyeceğini tahmin ediyordum.
- Sigaramı yakabilir miyim? dedim Rabia’ya umutlu gözlerle bakarak.
- Hayır hilal! dedi. Sesindeki kesinlikten ürkmüştüm.
- Ama neden? Belki de şu an ihtiyaç duyduğum yegâne şeylerden ikincisini engelliyorsundur.
- Hilal sana hayır dedim. Hem ben azcık şuraya gideyim siz de gidin şu kamelyada oturun.
- Nereye?
- Mete gelecek. Bir CD istemiştim onu getirecekti.
- İstersen gelelim biz de.
- Yok yok gelirim şimdi oturun siz.
Selin hiç hoşlanmamıştı bu durumdan. Soğuktan çenesi titriyordu zavallımın. Benim de farkım yoktu. Gece gece Mete ile buluşmak için bizi dışarı çıkarmış olduğuna inanamadım. Ama ona da hak vermiştim. Ben de olsam belki ben de böyle bir sebepten o saatte dışarı çıkmamızı isterdim.
Rabia’nın gittiği yöne arkamız dönük vaziyette oturuyorduk. Bütün gün evde kalmış olmamdan olacak ki psikolojim iyiden iyiye bozulmuştu. Kendi kendime konuşuyor, saçmalıyordum. Selin de “senin bir psikoloğa görünmen gerek” gibisinden bir şeyler söyleyerek benim susmamı sağlamaya çalışıyordu. O an gözlerimin üzerinde iki el hissettim. Elleri gözlerimden çekip yukarı baktığımda gördüğüm yüz, Rabia’nın yüzüydü. Anlamsız şekilde sırıtıyordu. Ona bakıp bir şeyler saçmaladım. Selin ise şaşkın bir şekilde bir sağ yanına bir bana bakıyordu. O tarafta ne olduğunu görebilmek için biraz eğildim ve…
Fatih karşımda duruyordu…